Müderris Abacılar Kethüdası Hacı Yahya Nefi Efendi ile Hasibe Hanım’ın oğlu olan Mehmet Vehbi Bey, 18 Mayıs 1882 tarihinde Balıkesir’de doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Balıkesir Rüştiyesi’nde yapmış, eğitimine Bursa İdadisi’nde devam etmiştir. Ayrıca Bursa’da İpekçilik okulu olan Dârütta‘lîm-i Harîr’i bitirmiştir. Temmuz 1906’da Mekteb-i Mülkiyye’den başarılı bir şekilde mezun olmuş ve bir süre Balıkesir ilköğretim müfettişliğinde görevlendirilmiştir (Çeliktürk, 2014). Gönen, Burhaniye, Karacabey, Balya kazaları kaymakam vekilliklerinde bulunmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra üçüncü sınıf kaymakamlığa terfi ettirilerek Eylül 1908’de Dersim sancağına bağlı Nazımiye kazası kaymakamlığına tayin edilmiştir. Üç ay sonra Türk beyleri ve Ermeniler arasında çıkan anlaşmazlığı çözmek üzere Pertek’e nakledilmiştir. Bu görevine devam ederken Meclis-i Mebusan seçimlerinde Karesi Mebusu olarak seçilerek görevine başlamıştır (Çeliktürk, 2014). 1918’de görevi sona erince önce Afyonkarahisar sonra Çatalca müstakil mutasarrıflığına nakledilmiştir. Mehmet Vehbi Bey Balıkesir’e döndüğünde Kuvayi Milliye çalışmalarına katılmış, İzmir Şimali cepheleri Heyet-i Merkeziyesi reisliğine seçilmiştir (Bolak, İslam Ansiklopedisi). Buradaki görevine Balıkesir’in işgaline kadar devam etmiştir. Mareşal Fevzi Çakmak başkanlığındaki İcra Vekilleri Heyeti’nde 20 Kasım 1921’den 5 Kasım 1922’ye kadar Maarif vekilliği yapmış, ayrıca kısa sürelerle Dahiliye vekilliğiyle Maliye vekilliğinde de bulunmuştur. İzmir’de toplanan ilk Milli İktisat Şurası’na Balıkesir çiftçilerini temsilen katılmıştır. Bu dönemde meclis tarafından seçilen ve danıştay görevi gören heyetin reisliğini de yapmıştır (Bolak, İslam Ansiklopedisi) . Dönem sonunda mebusluktan ayrılarak bir daha politikaya karışmamıştır. Hayatının son zamanlarında Balıkesir Necati Bey Eğitim Fakültesi’nde din dersleri vermiştir. Kuvayi Milliye’nin öncü isimlerinden olan Mehmet Vehbi Bey 6 Nisan 1958 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Cenazesi doğup büyüdüğü şehir Balıkesir’de toprağa verilmiştir (Bolak, İslam Ansiklopedisi).

Balıkesir’de başlayan Kuvayi Milliye hareketine Mehmet Vehbi Bolak’ın katkıları büyük olmuştur. 16 Mayıs 1919’da İzmir Reddi İlhak Cemiyeti İzmir’in işgal edildiğini telgrafla Balıkesir’e bildirir. Bunun üzerine Balıkesir’de şehrin ileri gelenleri okuma yurdunda bir toplantı düzenlemiş, söz konusu toplantının başkanlığını Mehmet Vehbi Bey üstlenmiştir. Burada alınan karar ile halkı durumdan haberdar etmek adına Alaca Mescit’te geniş katılımlı bir toplantı düzenlenmesi planlanmıştır (Çeliktürk, 2014) . Toplantıda işgale karşı mücadele etmek için her türlü kararı almaya yetkili olan Mehmet Vehbi Bey’in başkanlığında Heyet-i Merkeziye oluşturulmuştur. Bu merkez İstiklal Harbinin talihinin değişmesinde önemli bir dönüm noktası olarak Türk tarihinde yerini almıştır.

Milli Mücadele döneminde Bandırma iskelesinde Mehmet Vehbi Bey’e koşarak gelen genç:

  • Yok mu bana bir silah, diyor.

Vehbi Bey cevap veriyor ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:

  • Oğlum sen hiç evlat hasreti çektin mi? Balıkesir’de senin yolunu bekleyenler var.
  • Beyefendi sen hiç esaret acısı çektin mi?
  • Biz millete esaret acısı çektirmemek için bu davaya atıldık.
  • Öyleyse ver bana bir silah.

Bu ısrar karşısında gözleri yaşaran Vehbi Bey, yanındaki muhafızlardan birinin silahını alarak bu delikanlıya veriyor. O da silahını kaptığı gibi milli mücadelenin bir parçası olmaktan duyduğu gururla savaşa gidiyor (Özsarı, 2014, s. 39-40).

Hikayeden de anlaşıldığı üzere zor geçen mücadele günlerinde bu genç gibi birçok Kuvayi Milliye sevdalısı hiç düşünmeden vatanını kurtarmak adına sonuna kadar mücadele etmiştir. Mehmet Vehbi Bey gibi komutanların da sayesinde halkın kararlılığı ve mücadelesi ile milli mücadele dönemi başarı ile atlatılmıştır.

Balıkesir’in değerlerinin başında gelen, kahraman bir Türk komutanı ve fedakar bir devlet adamı olan Zağanos Paşa’nın Rumi Arnavut veya Türk asıllı olduğu çeşitli kaynaklarda geçse de hayatının ilk yılları hakkında kesin bir bilgiye ulaşılamamaktadır( İslam Ansiklopedisi, 44, s. 72-73). Tarihi kayıtlara göre ilk resmi görevi hazinedarbaşlıktır(İslam ansiklopedisi, 44, s. 72-73). II. Murad döneminde saraya alınmış ve Enderun mektebinde yetiştirilmiştir. Sancak beyliği sırasında II. Murad’ın Belgrad kuşatmasına katılmıştır. Macarların 1442-1443’te gerçekleştirdikleri karşı saldırılarda da orduda görev almıştır. Bu dönemde vezirlik makamına getirilmesinin sebebi söz konusu mücadelelerde gösterdiği başarılara bağlanmaktadır. Aynı tarihlerde II. Murad’ın kızı Fatma Sultan ile evlendiği tarihi kaynaklarda yer almaktadır(Selim Parlaz, Osmanlı Devleti’nde Siyasi Evlilikler, s.82). Paşanın Ali, Mehmet Çelebi ve Sitti Hatun adında üç çocuğu olduğu bilinmektedir(İsmail Hami Danişmend, Osmanlı Tarihi Kronolojisi).

II. Mehmed’in 1444-1446 yılları arasındaki ilk taht döneminde siyasette etkili bir yol izlemesine destek olan Zağanos Paşa’nın bu tutumu, Çandarlı Halil Paşa ile çeşitli anlaşmazlıklar yaşamasına sebep olmuştur. Varna Savaşı sırasında II. Murad’ın ordunun başına geçmesine rağmen oğlunu tahttan indirmemesi Zağanos Paşa için önemli bir başarı sayılmaktadır (İslam Ansiklopedisi, 44, s. 72-73). Ancak 1446’da Halil Paşa’nın II. Murad’ı başa geçmeye ikna etmesiyle Zağanos Paşa emekliye sevk edilerek merkezden uzaklaştırılmıştır. Zağanos Paşa Balıkesir’e ilk bu sebep ile gelmiştir (Kerim Kani Akpınarlı, Balıkesir Şehir ve Belediye Tarihi ). II. Mehmed’in Manisa’ya sancak beyi olarak gönderilmesiyle Zağanos Paşa’ya lalalık görevi verilmiştir.

1451’de II. Murad’ın vefatı ile II. Mehmed’in tekrar tahta çıkması üzerine Zağanos Paşa Edirne’ye dönmüş ve ikinci vezir tayin edilmiştir. Bu şekilde ilk devşirme asıllı veziriazam Zağanos Paşa olmuştur (İslam Ansiklopedisi, 44, s. 72-73). İstanbul’un fethi sürecinde önemli görevler üstlenmiştir. Fetih için hazırlık olarak inşa edilen Rumeli Hisarının yapılmasında büyük gayret göstermiştir. Bu hizmetinden dolayı Hisarın üç büyük kulesinden birine Zağanos Mehmed Paşa Kulesi adı verilmiştir (İslam Ansiklopedisi, 44, s. 72-73). Aynı zamanda Mora İsyanı’nın bastırılmasında ve Fatih’in Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine yaptığı seferlerde de yer almıştır. Böylece hanedana önemli hizmetlerde bulunmuştur. Fetihten sonra Çandarlı Halil Paşa’nın yerine veziriazamlık görevine getirilerek siyasi itibarını doruk noktasına ulaştırmıştır (İslam Ansiklopedisi, 44, s 72-73). Kızını II. Mehmed’e vererek onun kayınpederi olmuştur. Bazı kaynaklar Zağanos Paşa’nın Belgrad kuşatmasına veziriazam olarak katıldığını ve uğranılan başarısızlık sonrasında azledildiğini belirtmektedir (Tevarih-i Al-i Osman, VII, 121). Halil İnalcık’a göre Zağanos Paşa’nın görevden azledilme sebebi ise Halil Paşa’ya karşı yapılan hareketin doğurduğu memnuniyetsizliği gidermeye yönelik bir manevradır (Fatih Devri, s. 135).

Zağanos Paşa’nın Balıkesir ile ilgisi 1444 yılında buraya ilk gelişleri ile başlamaktadır. Şehri çok beğenen paşa bir temlikhane ile sahip olduğu köyleri vakfetmiş ve Balıkesir’e olan sevgisini bu şekilde açığa çıkarmıştır. Yapıcı bir devlet adamı olan Zağanos Mehmed Paşa’nın Balıkesir’de birçok eseri bulunmaktadır. Bunlardan en ünlüsü şehrin tam merkezinde yer alan cami, türbe ve hamamdan oluşan külliyedir. Zağanos Paşanın yaptırmaya karar verdiği caminin inşaatı için, kasabanın dışında olan şimdiki yeri seçmiştir. Şehrin büyüyeceğini ve yaptıracağı caminin beldenin ortasında kalacağını daha o zaman hesaplamıştır ( Muharrem Eren, Zağnos Paşa, s. 127). Caminin inşaatı devam ederken bir ara Fatih Sultan Mehmed tebdil-i kıyafet ile Balıkesir’e gelmiş. Zağanos Mehmed Paşa’yı işçilerinde arasında çalışırken görmüş ve arkasından ona “Kolay gelsin Mehmed!” diye seslenmiştir. Paşa da hiç başını çevirmeden “Hoş geldiniz şevketlüm.” diye karşılık vermiştir. Fatih “Başınızı çevirmeden beni nasıl tanıdınız?” deyince ise Zağanos Paşa “Bana sizden başkası Mehmed diye hitap edemez şevketlüm.” demiştir. Sohbetleri esnasında Fatih “Yaptırdığınız bu mabed beldenin ortasında kalsın, cemaati ziyade olsun.” diye dua etmiştir ( Muharrem Eren, Zağnos Paşa, s.127).

Zağanos Paşa’nın adını yüzyıllarca yaşatan Zağanos Paşa Külliyesi kendisinin kentimize bıraktığını yadigarların en büyüğüdür.

Zağanos Paşa vakfı ile buranın tüm ihtiyaçlarını karşılamasının yanı sıra günümüzde “Pamukçu” olarak bilinen Eftalya’ya içme suyu getirmesi ve kaplıca yaptırması hala hayır ile anılmasını sağlamaktadır. Devlete sadakatle bağlılığı ve iyilikseverliği ile tanınan Zağanos Paşa’nın bu eserleri dışında günümüze ulaşmış pek çok değerli eseri mevcuttur. Bunlar arasında imarethane, muallimhane, bedesten ve Balıklı köyünde bir camisi bulunmaktadır (Muharrem Eren, Zağns Paşa, s. 83).

Zağanos Paşa’nın vefat tarihi hakkında kesin bilgiye ulaşılamasa da Balıkesir’ de vefat ettiği bilinmektedir. Türbesi sağlığında yaptırmış olduğu caminin avlusunda yer almaktadır (Muharrem Eren, Zağnos Paşa, s. 18).

Sosyal ve kültürel alanlarda önemli sayıda yazdığı eserleri ile bilinen aynı zamanda bir Kuva-i Milliye kahramanı ve Cumhuriyet dönemi siyaset adamı olan Hasan Basri Çantay 18 Kasım 1887 tarihinde Balıkesir’de dünyaya gelmiştir. Çevresinde güzel ahlakı ve bilgili kişiliği ile tanınan tüccar Halil Cenabi Efendi ile Kepsut yöresinde yardımseverliği ile bilinen Hatice Hanımın tek erkek evladıdır ( Işık, İslam Ansiklopedisi). Köklü bir aileye sahip olan Hasan Basri tahsiline İbtida-i Kebir Mektebi’nde başlamıştır. Sonrasında Balıkesir idadisi ile eğitime devam etmiştir(Işık, İslam Ansiklopedisi). Babasının vefatı sebebi ile idadi eğitimini bırakmak zorunda kalmıştır. Ailenin geçimini sağlayabilmek adına Nafia Dairesinde memurluğa başlamıştır. Çalışma hayatına başlaması kendini geliştirmesine mani olmamış, Arapça ve Farsçasını ilerleterek edebiyat, hukuk, felsefe ile ilgilenmiştir. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Nasihat ve Balıkesir gazetelerinde yazmıştır. Balıkesir’de matbuat hayatının gelişmesinde büyük rol oynayan Hasan Basri’nin I. Dünya Savaşı sonlarına doğru çıkardığı Ses Gazetesi yazı hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Gazete Milli Mücadele Dönemi’nin önemli yerel gazetelerinden biri haline gelmiştir (Kapukaya, 216: 35-40).

Hasan Basri Çantay’ın anlatımına göre Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ile dostlukları 1908 yılında İstanbul’ da Sirat’i Müstakim Dergisi idaresinde tanışmalarıyla başlamıştır. Akif’in milli harekete destek olmak amacıyla Balıkesir’e gelişi Hasan Basri – Mehmet Akif dostluğunun pekişmesini sağlamıştır (Kapukaya, 2016: 35-46). Bu ziyaret Balıkesir tarihi açısından olduğu kadar Milli Mücadele tarihimiz için de önemlidir. Mehmet Akif, Hasan Basri’nin memleketi Balıkesir’i çok sevmiştir. Mehmet Akif’e Zağanos Paşa Camii’nde vaaz vermesi ricasında bulunulmuştur. Bunun üzerine Mehmet Akif Cuma namazından sonra bir vaaz vermiştir. “Ey Balıkesirliler, güzel yurdunuzu çiğnetmeyiniz. Savunmanız meşrudur. Sebat ediniz, yürüyünüz!” diyerek milletleri güçlü kılan şeyin birlik fikri olduğunu ifade etmiştir. Heyecanlı ve gür sesin vatansever ruhlarda derin tesiri olmuştur (Uğuz, 1994: 20). İstiklal şairimizin, milli mücadelenin gönüllerde açtığı derin yarayı dile getirdiği “Bülbül” şiirini Hasan Basri’ye ithaf etmesi ikilinin sağlam dostluğunu kanıtlar niteliktedir( Uğuz, 1994: 20). İstiklal Marşımızın yazılış aşamasında ise Hasan Basri Çantay’ın payı büyüktür. En güzel marşı bulmak amacıyla düzenlenen yarışmada para ödülü olduğundan katılmayı reddeden Mehmet Akif Ersoy’u ikna eden Hasan Basri Çantay olmuştur.

Bu konu üzerine yapmış oldukları konuşmayı Hasan Basri Akifname adlı eserinde şu şekilde nakletmiştir:

Meclis’te Akif’le yan yana oturuyoruz. Çantamdan bir kağıt parçası çıkardım. Ciddi ve düşünceli bir tavırla sıranın üstüne kapandım, güya bir şey yazmaya hazırlanmıştım. Üstad ile konuluyoruz:

-Ne düşünüyorsun Basri?

-Mani olma, işim var!

-Peki, bir şey mi yazacaksın?

-Evet.

-Ben mani olacaksam kalkayım.

-Hayır, hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir şey sıçrar!

-Anlamadım.

-Şiir yazacağım da…

-Ne şiiri?

-Ne şiiri olacak İstiklal şiiri! Artık onu yazmak bize düştü.

-Gelen şiirler ne olmuş?

-Beğenilmemişç

-(Kemal-i teessürle) Ya!

-Üstat, bu marşı biz yazacağız!

-Yazalım amma şeraiti berbat!

-Hayır, şerait filan yok Siz yazarsanız müsabaka şekli kalkacak.

-Olmaz, kaldırılamaz, ilan edildi.

-Canım vekalet buna bir şekil bulacak. Sizin marşınız yine resmen Meclis’te kabul edilecek, güneş varken yıldızı kim arar?

-Peki, bir de ikramiye vardı.

-Tabii alacaksınız!

-Vallahi almam!

-Yahu, latife ediyorum, onu da bir hayır müessesesine veririz. Siz bunları düşünmeyin!

-Vekalet kabul edecek mi?

-Ben Hamdullah Suphi Bey ile görüştüm. Mutabık kaldık. Hatta sizin namınıza söz bile verdim.

-Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?

-Evet.

-Peki, ne yapacağız?

-Yazacağız.

Tekrar tekrar “Söz verdin mi?” diye sorduktan ve benden aynı kat’i cevapları aldıktan sonra elimdeki kağıda sarıldı, kalemini eline aldı. Benim daldığım yapma hayale şimdi gerçekten o dalmıştı. Meclis müzakere ile meşgul Akif marş yazmakla…. Ben müddeti kendisine kısaca göstermiştim. Birkaç gün sonra marşı vermiş olacağız. Müzakere bitti. Akif’te engin hayalinden uyandı. Aradan iki gün geçti, sabahleyin erken üstad bizim evde marşı yazmış, bitirmiş. Fakat vaktin darlığından müşteki… “Yarına kadar sizde kalsın, göstermeyin, belki tadilat yaparsınız” dedim. Artık Milli İstiklal Marşı yazılmıştı. Şimdi bunu üstadı rencide etmeden Meclis’ten nasıl geçirebiliriz? Ben ve marşı çok beğenen Hamdullah Suphi Bey hayli günler bu endişe ile yaşadık (Çantay, Hasan Basri, Akifname, s. 63).

Nihayet Mehmet Akif’in yazdığı şiirle birlikte 7 şiir TBMM Başkanlığına sunulmuş ve başkanlık tarafından bastırılarak bütün üyelere dağıtılmıştır. Mehmet Akif’in Kahraman Ordumuza ithaf ettiği İstiklal Marşı başlıklı şiir, 17 Şubat 16921’de Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlamıştır (Çoker, 1994: akt. Kapukaya, 2016).

Birçok eser yazarak edebiyat dünyasında katkıda bulunan Hasan Basri Çantay’ın hatıra türünde en önemli eseri Mehmet Akif Ersoy’u anlatan Akifname’dir. Eser Hasan Basri’nin vefatından sonra oğlu Mürşit Çantay tarafından yayına hazırlanmış Balıkesirli Hasan Basri Çantay imzasıyla basılmıştır (Kapukaya, 2016: 35-46)

Hasan Basri Birinci Meclis’ in feshinden sonra bir daha siyasete katılmamıştır. Milli Mücadele içinde geçen 78 yıllık ömrünün son dönemlerini Balıkesir’de ve İstanbul’da ilim, ibadet ve çeşitli faaliyetler ile meşgul olarak geçirmiştir (Yazıcı, 2010:4). Milli Mücadele Döneminde göstermiş olduğu fedakar davranışları ve yazmış olduğu değerli eserleri ile tanınan Hasan Basri Çantay, 3 Aralık 1964 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine kadim dostu Mehmet Akif Ersoy’un yanına Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiştir (Işık, İslam Ansiklopedisi).

Eski çağlarda Balıkesir ve civar bölgelerde  Misya’lılar  yaşamaktaydı. Bağımsız bir devlet kuramayan Misyalılar; Truva, Hitit, Frig, Pers (İranlılar), Büyük İskender ve Bergama krallıklarının egemenliği altında yaşamıştır. Bergama kralının ölümünden sonra M.Ö. 129’da Romalıların eline geçmiştir. M.S. 395’te Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı diye ikiye ayrılmasından sonra; Başkenti Kostantinopolis (İstanbul) olan Doğu Roma İmparatorluğunda kalan Balıkesir bölgesi için, yeni ve uzun bir dönem başlamış olmuştur. Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu askeri ve ekonomik yönden oldukça güçlenmiş ve bu bölgedeki hâkimiyetini uzun yıllar sürdürmüştür. Bölge bir süre Konstantiniyye’yi fethetmek için gelen Arapların idaresine geçmiştir. İslam orduların kuşatmalarına dayanamayan Bizans iç karışıklıklarında etkisiyle iyice zayıflamış ve derebeylerinin yönetimine girmiştir.

1071’de Alparslan’ın Bizans’a karşı kazandığı Malazgirt zaferinden sonra kurulan Anadolu Selçuklu Devletinin eline geçen Misya şehirleri çok geçmeden haçlıların düzenlediği seferler sonrasında tekrar Bizanslılar tarafından alınmıştır. Moğol baskınından kaçan Türk kabileleri 1260 yıllarında Batı Anadolu ve Marmara Bölgesine gelip yerleştiler ve burada sayılarını arttırıp bölgeyi Türkleştirdiler. Bu tarihlerde iyice zayıflayan Selçuklu Devleti zamanında Anadolu’nun batısına yerleşen bazı Oğuz Boylarından “Uç Beylikleri” kurmuştur. Hem Selçuklu sınırlarını koruyup hem de Bizans içlerine akınlar düzenleyen bu uç beyliklerinden bir tanesi olan Karesi Beyliği XIII. Yüzyılda Misya’ da kurulmuştur. Karesi kelimesi, bölgeye beraberinde çok sayıda Türkmen’le göç eden Selçuklunun önemli komutanlarından olan Kara İsa (Karesi) beyden gelmektedir. Selçukluların yıkılmasından sonra diğer uç beyleri gibi bağımsızlığını ilan eden Karesi Bey 1300 yıllarında Karesi Beyliğini kurmuştur. Karesi Beyliği Bizans’ın zayıflığından faydalanıp merkez yaptığı Balıkesir etrafındaki bölgede topraklarını iyice genişletmiştir. Bu yıllarda Karesi Beyliği komşusu olan Osmanlıya göre deniz gücü bakımından oldukça güçlü durumdaydı. Karesi Beyin oğlu Aclan Bey zamanında iyi olan Osmanlı-Karesi Beyliği ilişkileri, Aclan Bey’in oğlu Demirhan Bey’in halkına kötü davranıp, Orhan Bey’in yanında olan kardeşi Dursun Bey’i öldürdükten sonra iyice bozulmuştur. Bu olaylar sonrasında Orhan Bey halkın ve ileri gelenlerin isteği Karesi Beyliğini topraklarına katmıştır. Karesi Beyliği toprakları, donanması ve Evrenos Bey, Hacı İlbey, Ece Halil ve Gazi Fazıl Bey gibi ileri gelen komutanları devletine katan Osmanlı iyice güçlenmişti. Karesi Beyliğinden gelen güçlü donanma ve asker gücü özellikle Rumeli tarafına yapılan seferlerin zaferle sonuçlanmasına neden olmuştur. Orhan Karesi Beyliği topraklarını şehzade sancağı ilan etmiş ve ilk olarak oğlu şehzade Süleyman’ı sancak beyi tayin etmiştir.

Timur’la yapılan ve yenilgiyle sonuçlanan Ankara Savaşı’ndan sonra dağılma tehlikesi yaşayan Osmanlı Devleti Çelebi Mehmet devleti tekrar toparlayana kadar duraklama dönemi yaşamıştır. Tekrar eski dirlik ve düzenine kavuşan ülke; ilerleme ve yükselme dönemlerinde zaman zaman meydana gelen kıtlık (1502), çekirge salgını, (1525), medrese talebeleri (suhte) isyanı (1572) ve diğer isyanlar gibi bir takım olumsuz olaylara sahne olmuş, Balıkesir ve civarı da bu hadiselerden etkilenmiştir. XVII yy. sonlarında meydana gelen göç hareketlerinde Balıkesir yöresine çok sayıda Yörük, Türkmen ve Çepni gibi muhtelif Türk boyları gelip yerleşmiştir. Devam eden göç problemini kökünden halletmek isteyen devlet, XIX. yy.da planlı bir iskân politikası uygulayarak göçebe halde yaşayan toplulukları uygun yerlere yerleştirip yerleşik hayata geçmelerini sağlamıştır.

Devlet 1800’lü yılların sonuna kadar ekonomik, siyasî, askerî, idarî pek çok olaylar yaşamış, yükselme duraklama gerileme gibi dönemler geçirmiştir. Osmanlı devletinin aldığı dış borçları ödeyemeyeceğinden korkan Avrupa devletlerinin 1880’de kurduğu Duyûn-ı Umûmiye (Genel borçlar) idaresi Balıkesir, Ayvalık ve Bandırma gibi yerlerde de faaliyet göstermiştir.

Balıkesir, Osmanlı Devletinin “93 harbi” diye anılan 1877-1878 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı ve  1912-1913 yıllarında Balkan Harbi’nde yenilmesi sonucu Balkanlardan çok sayıda göç almıştır. Savaşlar sırasında ve sonrasında Rus Bulgar katliamlarından kaçabilen pek çok insan Balıkesir ve çevresine yerleşmişlerdir. Ayrıca bölgeye Rusların eline geçen Kafkasya ve özellikle Kırımdan göçle gelenler iskân edilmiştir.

1914-1918 yıllarında çıkan 1. Dünya savaşına giren Osmanlı devletinin askerlerinin çarpıştığı bir cephede bölgedeki Çanakkale savaşıdır. Bu savaş tüm ülke gibi Balıkesir bölgesini de etkilemiştir. 1. Dünya Savaşından yenik çıkan ve zayıf düşen Osmanlı Devletinin bu durumunu fırsat bilen Yunanlılar İtilaf devletlerinin de desteğiyle gözlerini Batı Anadolu topraklarına diktiler. Toprakları İtilaf devletlerinin tehditleri altında bulunan ve yeterli askeri silahı ve devletin kendini savunamayacak halde gören Türk halkı müdafaa cemiyetlerini kurdular.15 Mayıs 1919’da İzmir’e giren Yunan askeri işgallerini Anadolu’ya doğru ilerletmeye başladılar ve ilk olarak bölgedeki Ayvalık ilçesini işgal ettiler. Yunanlılara karşı ilk silahlı mücadelede burada başlamıştır. Bu mücadeleler sırasında Vehbi (Bolak) Bey’in başkanlığında Redd-İ İlhak Cemiyeti (işgali reddeten cemiyet) kurulmuştur. Balıkesir merkez sınırları içinde kalan Alaca Mescid’de oluşturulan 41 kişilik heyetle faaliyetlere başlamıştır. Daha sonrasında yapılan 1. ve 2. Balıkesir kongreleri (26-31 Temmuz/16-22 Eylül 1919) neticesinde her bölgede Kuva-yi Milliye teşkilatları kurulmuştur.

Milli Mücadele için İstanbul’dan Balıkesir’e gelen Yüzbaşı Kemal liderliğinde oluşturulan birlikler işgali önlemek için yer yer Yunanlılarla çatışıyordu. Fakat bu birlikler yeterli silah ve askere sahip olmadıkları için o dönemde güçlü olan Yunan kuvvetleri karşısında ancak BİR yıl dayanabildiler. Kısa bir zaman sonra Yunan işgali iç kesimlere ilerlemeye başladı. Halka eziyet eden Yunan askerinin en büyük yardımcıları ise daha önce buralarda yaşayan yerli Rumlardı. Şartlar değişince Rumlar yıllarca beraber yaşayıp hiçbir kötülük görmedikleri Türklere ihanet etmekteydiler.

Kuva-yi Milliye birlikleri İşgalci Yunan güçlerini hiçbir zaman rahat bırakmıyor direniş ve baskınlarla onları yıldırıyordu. Bu arada Anadolu’da halkı direnmeye ve düzenli ordu kurmaya çağıran Mustafa Kemal’le Balıkesirliler destek ve iş birliği içinde olmuşlardı. Balıkesir’in Türk Milli Mücadelesi çok ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Sakarya zaferiyle Anadolu topraklarının gerçek sahibi olduklarını kanıtlayan Türkler 9 Eylül 1922 de Yunanlıları İzmir’den Ege denizi sularına dökerek Kurtuluş Savaşını kazandıklarını ilan etmişlerdi. Tarihi şanlı zaferlerle dolu aziz Türk milletinin esarete boyun eğmeyeceğinin, bağımsızlığından asla ödün  vermeyeceğini bir kez daha tarihe not düşmüşlerdir. Balıkesir ve kazaları işgalden Eylül’ün ilk haftasında kurtulmuştur. Millî mücadele meşalesinin yakıldığı Kuva-yi Milliye şehri Balıkesir’in düşman işgalinden kurtuluşu her yıl 6 Eylül’de törenlerle kutlanmaktadır.